Hürriyet Gazetesi Röportajı
İki flütçüyü iyileştiren eserler albüm oluyor.
Solo flütte dünya çapında isim yapmış Grammy ödüllü sanatçı Nestor Torres geçen hafta İstanbul’daydı.
Onu buraya getirense yine bir flütçü olan Mihriban Aviral’ın gelecek ay çıkacak “Mihriban Aviral plays the music of Nestor Torres” adlı albümü oldu. Torres, bestelerini vermenin yanı sıra Aviral’la bir de düet yapacak. İki flütçünün bir araya gelme hikâyesiyse hem trajik, hem de sürprizli. Birkaç yıl önce pnomoni hastalığına yakalanan Aviral, iyileşme sürecinde Torres’in CD’lerini dinledi. Ama bu süreçte Torres’in de büyük bir kaza atlatıp bu albümü hazırladığını bilmiyordu...
Flüt sevdanız nasıl başladı, neden flüt çalmayı tercih ettiniz?
- Konservatuvara başlamadan önce ilkokul yıllarında biriktirdiğim cep harçlıklarımla tahta flütlerden alır, çalmaya çalışırdım. Yani çok küçük yaşlarda flüte merak sarmıştım. Bu yüzden başka bir enstrüman düşünmedim. Aşağı yukarı 40 yıl geçmiş flüte başladığımdan beri, tabii ki konservatuarın ilk sınıfından itibaren sayıyorum...
Müzik dünyasında flüt ne kadar özveri isteyen bir enstrümandır?
- Aslında her türlü enstrümanı çalanlar, özellikle ellerini korumak zorunda. Ayrıca yine tüm nefesli çalgılarda dudak ve dişleri korumak çok önemlidir. Diğer yandan nefes egzersizi de çok önemli. Devamlı ses üflemek, nefes açmak, flüt gibi nefesli bir çalgıda da hayati öneme sahip.
Peki, siz ne tür özverilerde bulundunuz?
- Örneğin tenis oynamak içimde ukde kalmıştır. Çok isterdim ama ellerimi korumak zorundaydım. Ayrıca raketi tuttuğunuz bölgeler sertleşiyor, flüt için olmaması gereken bir durum. Bu nedenle tenis oynayamadım.
Nestor Torres’le hikâyenize geçersek öncelikle hastalığınızdan bahsetmek isterim. Hastalığınızın adını ve tam olarak ne olduğunu anlatır mısınız?
- Yıllar önce çok uzun süren, iyileşmeyen bir pnomoni dönemi geçirdim. Hastalığın tüm belirtileri pnomoni ile örtüşüyordu. Bir süre teşhis koyamadılar, sonunda dünyada çok az rastlanan bir akciğer sekestrasyonu olduğuna karar verdiler. Endişe dolu bir dönemin sonunda ameliyat oldum, ameliyat öncesi ve sonrasında flüt hayatımın son bulması endişesini taşıyarak, gerçekten çok zor günler geçirdim.
Doktorla görüştüğünüzde nasıl bir tedavi yöntemi önerdi? Nasıl bir süreç yaşadınız?
- Çok sayıda, konusunda uzman doktor, uzun bir süre teşhis koyamadılar. Bu süre içinde, maalesef görev yaptığım Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndaki görevime o dönem için ara vermek zorunda kaldım. Yani çok sevdiğim flütümü bir süre çalamadım.
Bir daha flüt çalamama ihtimaliniz olduğunu düşündünüz mü hiç? Bu size neler hissettirdi, nasıl üstesinden geldiniz?
- Tabii, ne zor günler geçirdim bilemezsiniz. Günlerce ağladım, dua ettim. Çünkü bu ameliyat sonunda flüt hayatım sona erecekmiş gibi geliyordu. Ameliyatımı yapacak olan doktorum bile ameliyatın tekniğini bilmekle birlikte bu tür bir ameliyatı ilk kez yapacağını ifade ediyordu. Bu da beni endişeye düşürüyordu. Moralimi yüksek tutmaya çalışıyordum.
TEKNOLOJİYE TEŞEKKÜRLER
Nestor Torres’i hastanede çeşitli CD’leri dinlerken keşfetmişsiniz.
- Açıkçası Nestor Torres hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bir İspanya seyahatim sırasında, bir müzik mağazasında, rafta gördüm ve albümlerimin arasında çeşit olsun diye aldım. Latin caz konusunda Grammy ödüllü ünlü bir flüt sanatçısının CD’sine sahip olmak istedim. Belli aralıklarla dinliyordum ama hastane sürecinde özellikle eşimden bu CD’yi getirmesini istedim. Disk çalarda kulaklığımı takarak çok yoğun dinlemeye başladım. Bu parçalarda bir sihir vardı sanki. Her dinleyişimde, karamsarlığım dağılıyor, daha umutlu bakıyordum hayata. Beni rehabilite ediyordu bu müzikler sanki. Doktorum da bunun farkındaydı ve o da teşvik ediyordu bol bol dinlemem için.
Ondan ilk etkilenme anınızı anlatır mısınız? Neden bu kadar sevdiniz? Hangi besteyi çalıyordu?
- O CD’deki tüm parçalar mükemmeldi. Latin caz muziğinin tüm kıvraklığı ve aynı zamanda bazı parçalarda da çok yoğun duygusallıklar vardı. O periyotta adeta kendimi unutuyordum dinlerken.
Peki, ya tanışma hikâyeniz?
- İlk etapta parçalarını çalma izni almak üzere, e-mail atmak istedim kendisine. Ama cevap alabilir miyim diye büyük merak içindeydim. E-mail attıktan sonra o Latin sıcak kanlılığı ile son derece samimi bir cevap aldım kendisinden. İşte böyle başladı yazışmalarımız. Bir süre sonra Skype’ta eşimle birlikte ekranın karsısına geçtik ve büyük heyecanla bekledik. Sonunda Nestor Torres’le ekran başında tanışmış olduk, yani kamera karşısında. Teknolojiye teşekkürler... Ve ilk kez yine Skype’ta dinledi beni. Sonunda yüz yüze tanışmamız ise çok yeni. Bu proje için İstanbul’a geldiginde yüz yüze tanıştık. Yani 14 Ağustos 2011.
Albüm fikri nasıl ortaya çıktı?
- Daha sonra çeşitli dijital ortamlarda bazı diğer örnekleri dinledi, ses tonumu, müzikalitemi, parçalarını yorumlamamamı, tekniğimi çok beğendiğini belirtti ve kendi parçalardan oluşan bir CD doldurmam için beni teşvik etti. Prodüktörlüğünü de kendisi yapacaktı. Bu benim için çok büyük bir sürpriz oldu.
Albümün içeriğini birlikte mi oluşturdunuz? Hangi eserler yer alacak?
- Beni en çok etkileyen 10 parçasını seçtim. Nestor Torres de bunu memnuniyetle onayladı. Böylece albümde yer alacak parcaları birlikte oluşturduk.
Hangi eserlerde düet yapacaksınız?
- Tek bir parçada düet yapacağız, adı “Morning Breeze”. İlginç bir parça.
Nestor Torres
BİZİ MÜZİĞİN RUHU BULUŞTURDU
Mihriban Aviral, eserlerimi çalmak için e-mail gönderdiğinde çok heyecanlandım. Türkiye’den bir flütçünün ilgisi beni çok şaşırtmıştı. Ardından eserlerimi çalışını dinlemek istedim. Çünkü bu besteler gerçekten çok zor. Fresca adlı eseri çaldığındaysa müzikalitesi, tekniği, tonları ve performansı beni çok etkiledi. Ardından hikâyesini öğrendim. İkimiz de ağır hastalıklar geçirmiştik. 15 yıl önce bir tekne yarışı sırasındaki kaza sonucu 18 yerim kırıldı. Kaburga, omuz kırıklarının yanı sıra akciğerlerim de çökmüş durumdaydı. Her şeye yeniden başlamam gerekiyordu. Hem de düzelmeme ihtimali de varken... İşte bu dönemden sonra yazdığım parçaların oluşturduğu CD, tedavisi sırasında Mihriban Aviral’ın eline geçmiş. Bizi buluşturan nokta da bu oldu belki de... Müziğin ruhu...